Çanakkale'de yaşamış olduğum dört güzel yıl.. Hiç çıkmaz aklımdan. Acısıyla tatlısıyla geçmiş onca gün. Bir hayat kurmuşuz orada kendimize. Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi başlamışız üniversiteye.


İlk yıl insan toy oluyor. Alışmaya çalışıyor. Bir bebek nasıl elleriyle, gözleriyle dünyayı keşfetmeye çalışıyorsa bizler de ilk yıllarda öyle çabalıyoruz. Önce kayıt belasını aradan çıkarıyoruz. Sonra kalacak yer sorunu çözüyoruz kendi kesemize uygun bir yolla. Ardından eve dönüş. Ardından büyük gün geliyor çatıyor. Üniversitede ilk günümüz başlıyor. Oturduğumuz sıralar ve bulunduğumuz sınıflar liseden pek farklı değil. Ama kıyafetlerimiz kendi seçimimiz. Özgürüz! Bir kıyafetle özgür mi olunur orası tartışılır tabi. Sonra sınıfta nereye oturduysan oradan arkadaş tayfanı seçmiş oluyorsun az çok...

İşte ben de bu şekil seçmiş olduğum can dostlarımdan birisi ile az önce yazıştığım için bu yazıyı yazma gereği duydum. Yedi yıla rağmen o güzel yürekleriyle ısıttıkları eski günleri unutmamak ve hala içtenlikle paylaşmak son derece anlamlı.

İlk yıl çok arkadaşım oldu. Çok fazla paylaşımda bulundum bu anlamda. Eğlenceliydi. Keşfetmek her zaman güzeldir ne de olsa. Ardından sene sonu gelince Çanakkale'ye ne kadar erken alıştığımı anlamıştım. Çünkü dördüncü yılın sonunda nasıl bir psikoloji yaşayacağımı gördüm o zaman zarfında. "Memleket neresi?" diyenlere "Çanakkale" bile diyebilirdim! Küçük İzmir, öğrenci kenti Çanakkale..

İkinci yıl ise ilk yılın toyluğunu atmanın keyfi ile hızlı başlar. Arkadaşlar özlenmiştir. Pansiyonda veya yurtta kalanlar daha önceden anlaştıkları şekilde ev tutarlar. Yeni bir yaşam başlar adeta. Tecrübe hazzı bir başkadır. Yeni gelenlere bakılır ve "Vay bee!" denir.

İkinci yıl da böylece hızla geçmiştir. Ardından üçüncü yılda insan daha bir deneyimlidir. Üçüncü yıl bir ara yıldır. Arada önemsiz durur açıkcası. O yıl da çabuk geçecektir ama..

Ve işte geldik dördüncü yıla.. Okulun eskilerindendir öğrencimiz. Yeni gelenler ona gıpta ile bakar. Ne bir toyluk ne de bir acemilik göremezsiniz tavırlarında. Bu bile yeni gelen için hayranlık sebebidir. Çok güçlü bir psikolojiye ev sahipliği yapar dördüncü sınıf öğrencisi.. Ama ne var ki son yılıdır artık. Bir yanda bitsin artık isteği, hayata atılma çabası diğer yanda ise dopdolu geçen dört yıl vardır. Hüzün başlar. Çünkü artık hiçbirşey eskisi gibi olmayacaktır. Geri dönmek imkansızdır o yıllara. Mezun olana kadar artık bu düşünce ile cebelleşir durur. Ve son yılı da öyle geçer.

Ondan sonra oynadığı maçlar mı, turnuvalar mı, gecenin bir yarısı kalkıp okey oynamaya gitmek mi, sabahlara kadar süren sohbetler mi, kışın soba başında ısınmaya çalışması mı, kordonda yürüyüşleri mi, kız veya erkek arkadaşları mı, kızdığı veya güldüğü anlar mı, dersleri verişi mi, tatillerin bitmesini isteyişi mi yoksa Çanakkale'nin o güzel bahar aylarını ve yazın gelişini mi, Kabatepe'ye yüzmeye kampa gidişleri mi, Bozcaada mı, Gökçeada mı, Ayazma mı yoksa akşam kordonda içtiği çay mı gelsin...

Mezunumuz mezun olduğuna bin pişman bir kaç yıl sonra bunun farkına varır.. Sonra mı? Artık çok geçtir. Şu an Çanakkale'de gezmekte olan eski bir dostumla görüştüm dedim ya.. Ondan sadece şunu istedim. Kordonda akşam çayını içerken bir yudumunu da bizim için iç dedim. İçerken de içinden "burada bulduklarıma ve burada bırakmadıklarıma" demesini istedim.

Bizler orada çok güzel dostluklar yaşadık. Koptuk mu kopmadık tabi ama Çanakkale olmadan da olmuyor maalesef. Ben eşimle Çanakkale'de çıktım yola.Şu an en yakın dostlarım arasında orada bulduklarım var. Orada yitirdiklerim de var ama hayat bir şekilde eliyor insanları..

Hayata ve yolu Çanakkale'den geçen, benim aldığım tadı alan herkese kucak dolusu sevgiler..

Bu Kazım Abi'nin karakalem resmi.. Gerçek değil gibi göründüğüne bakmayın. Kazım Abi aynen bu resimdeki gibi temiz yüzlü, temiz bakışlıydı. Daha dün gibi onu sahnede görüşümüz. Keşke fırsat olsaydı da bütün sevenleri olarak ona tek tek sarılabilseydik gitmeden önce.. Senin ve diğer birçok insanımızın sebebi olanlar bunun hesabını nasıl verecekler bilemiyorum..

25 Haziran 2005

Arkadaşlarımla Kınalıada'dan dönüşte minibüste aldım haberi. Ablam aradı.

-"Haberin var mı" dedi!
-"Neyden?" dedim.

Sonrasında ise konuştum mu konuşmadım mı hatırlamıyorum. Ne önemi vardı zaten. Konuşsam ne olur konuşmasam ne olur. Şair Ceketli Çocuk bu dünyadan göçmüş gerisi önemli mi o an sanki..

Babamdan sonra sanki ailemden birini daha kaybetmiş hissi ile doldum. Minibüste herkesin ortasında gözlerim doldu doldu taştı. Belki de babamın acısını yaşadığım şoktan dolayı içime atmıştım. Kazım Abi ile beraber hepsi içimden taştı. Kazım Abi zaten hayattayken şarkıları ile bizleri hayata bağladı. Kaybettiklerimize uzandık onunla. Şimdiyse birçoğumuzun abisi, annesi, babası, ablası gibi Kazım Abi de bilinmeze uzandı. Yolun açık olsun Kazım Abi. Seni her geçen gün daha da özlüyoruz.

Bu satırları yazan bir çok insan olduğu gibi paylaşan da bir çok insan var. Gidenler unutulur bir gün belki ama biz seni zaman geçtikçe daha da özlüyoruz. Şarkıların bizimle.. Sen bizimlesin!

Sevgiyle Şair Ceketli Abim

Tavsiye Siteler

  • Eğitim Forumları
  • Yemek Tarifleri
  • Bilgi Deposu
  • Etkinlik Marketi
  • Hastalıklar