Popüler arama motorumuz Google'ın son zamanlarda yeni bir algoritma denediği konuşuluyor. Bu konuda çok fazla bilgi olmasa da Google konusunda yetkili bir kaç insan bunu Amerika'daki bir kaç konferansta dile getirmiş.

Bu gelişmeler arasından orjinal olmayan web site içeriklerinin Google tarafından ayırt edilmesi konusu ağır basıyor. Google spama giren hareketlerin önüne geçmeyi deneyecek gibi görünüyor. Ayrıca blog sitelerinde yazılara verilen etiketlerin de kontrol sebebi olacağı gündemde. Mesela blog yazarı yayınladığı bir yazı için onlarca etiket kullanabiliyor. Etiket sayısını bol tutmak o yazıya bol ziyaretçi çekmek amaçlı ise bunu önleme amacı güdülüyor bu hareketle..

Orjinal içeriğe sahip siteleri üst sıralarda tutmak için elinden gelen herşeyi yapma amacı güden Google hangisi orjinal hangisi kopya -kaba tabirle araklanmış- ayırt edebilecek mi ilerliyen günlerde bunu daha iyi göreceğiz.

Şimdilik söyleyebileceğimiz şeylerden birisi Google'ın yazının orjinalinin bulunduğu siteyi kopya sitenin önüne geçirmekte zorlandığıdır. Kopyalayan site ilgili içeriğe dönük aramalarda yazının ilk yayınlandığı siteyi geride bırakmaktadır.

Son dalgalanmalar ile birlikte bir çok site binlerce ziyaretçisine veda etmiştir. Birden kesilen ziyaretçiler mağdur olan site sahiplerine kötü günler yaşatmaktalar. Program kurallarına uyan yüzlerce site bütün uyum ayarlarına rağmen aramalarda arka sayfalarda çıkmaktalar.

Daha önceki dalgalanmaları hep page rank güncellemelerine bağlıyorduk. Ancak artık kalıcı değişiklikler söz konusu sanırım. Çünkü üç aydır eski hitlerine kavuşmayan web siteleri var. Google bizler için önemli bir arama motoru.. Hem sempatik hem de kültürlü. Ama böylesi dalgalanmalar ile canımızı daha çok sıkacak gibi. Sahip olduğum sitelerin bir kısmı aramalardaki eski yerini çoktan kaybetti. Bazı yerlerde Google haklı bazı yerlerde ise ben ;) Mesela benim etiket sayımı veya yazılarımda geçen kelimeleri spam kabul etmiş olabilir. Bazı yazılarda mecburen bir kelime bir çok defa geçiyor. Ama neyi spam kabul etti veya etmedi bunu da net bilemeyince site sahiplerinin kafası karışıyor haliyle.. Yine de ne diyoruz? "Çok yaşa Google!" diyoruz.. :)

Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul'dan kısa süreli de uzak kalmak ve değişiklik yapmak için Şile'ye gitmiştik. Şile her zamanki Şile'ydi. Dalgalı bir deniz ve gözünüzün alabildiğine kadar insan.. Her yer insan..

Şile'de normal yüzüş neredeyse imkansız. Denizi dalgasız yakalamak için şanslı olmak gerekiyor. Ben bir kere buna denk geldim. Ama onun dışında boğulmak işten bile değil. Geçtiğimiz yıllarda yüzlerce boğulma vakası yaşandığı için geç de olsa belediye bu konuda birşeyler yapmaya başladı. Kıyıda cankurtaran merkezi dışında belirli aralıklarla sahil boyunca cankurtaranlar görev yapıyor. Megafon veya suya girilerek dubaların gerisine çağırılıyor sudaki vatandaşlar. Görevliler bazen canını dişine takıyorlar insanları geri çekebilmek için. Yüzmekten çok dalgalarla oynayan insanlar sanki hiç tehlike yokmuş gibi ileri kadar çıkıyorlar. Dalgalar bazen o kadar kuvvetli oluyor ki geri çekilmek imkansız oluyor. Böyle olunca boğulmak son derece kolay oluyor. Görevliler insanları uyarıyor biraz daha geride dursunlar diye ama bu insanlar görevlilere kızıyorlar ne olmuş diye. İşte böyle bir milletiz maalesef. Hiç umursamadan ilerledikçe ilerliyorlar. Akıl var mantık var. "Can gitti mi gelmez" bunu bilmeyen var mı? Siz siz olun denizlerde dikkatli olun. Denize gittiniz diyelim! Oradan bir kişi eksik dönmek ister misiniz? Kim ister ki.. Allah kimseye vermesin....

CNBC-E ile beraber Türkiye bir dizi film dünyasına adım attı. Kitleler dizilerini belirledi ve bunlara sahip çıktılar. Bu sayede Amerika ve Avrupa'da bir dizi sektörü oluştu. Daha önce de diziler vardı. Bunlar pembe dizilerdi. Bir çoğunu hatırlıyorum. Direk izlemesek dahi annelerimiz sayesinde takip etmişiz farkında olmadan.

Ancak yeni nesil diziler bir başkalar. Sinema kalitesinde yapılan çekimler ve senaryolarının sağlam oluşu bizleri ekran başına kilitliyor.

Genelde Amerika kökenli olup bizi esir eden diziler; Lost, Prison Break, Heroes, Desperate Housewives, Dexter, Ghost Whisperer, SmallVille, Carnivale vb.. Bunlardan hemen hepsini takip edenler de var ama asıl fanatikler belirli dizilerde toplanmışlar. Lost bir çılgınlık, Prison Break ve Heroes keza aynı..

Lost benim için ayrı. Onda ki tat ayrı. Karakterler, mekan, konunun sağlamlığı, flasback zenginliği ile beni esir etti adeta. Benim gibi bir çok kişi var tabi. Ben gece eşim uyuduktan sonra 23:00 gibi laptopu karşıma alır ve dünyayla bağlarımı koparırdım. Saate bakma gereği zaten yok. Öğleden sonra işe gitmenin avantajı ile gün ışıyana kadar izlerdim. Tabi izlemeye geç başladığım için birikmiş olarak elime geçti bölümler.. Şimdi ise bu şekil izleyememek rahatsız ediyor. Sırf o nedenle iki üç bölüm biriktirip öyle izliyorum..

Sevdiğim karakterler; Jack, John Locke, Benjamin Linus, Kate Austen, Sawyer, Sayid, Sun, Hugo..

Evet! Siz de benim gibi "Return To Castle Wolfenstein" oyununun hayranıysanız beni anlayacksınızdır.

Bu oyuna karşı zaafım çok yüksek.. Bir çok oyun oynadım, bir çok oyun denedim ama hiçbirinde Wolfenstein kadar keyf almadım. Mutlaka daha iyi oyunlar var. Hem kalite hem de kurgu bakımından Wolfenstein'i cebinden çıkaracak oyunlar var ama bu oyun bir başka.





Belki de konusu bakımından böyle geldi bana. Bir yanda olağandışı deneyleri ve güçlü ordusuyla Nazi Ordusu diğer yanda yer altı yaratıkları vb. öğeler...

Medal Of Honor tarzı ilerlemeli ve bazen haftalar, bazen günler süren oyunlar oldukça eğlenceli. Gece yarıları uyutmayan türden oyunlar. Medal of Honor ve Wolfenstein en beğendiğim oyunlar ve konuları da benzer.. Madalyanın Onuru daha gerçekçi sadece.

Wolfenstein'ın eski dos işletim sisteminde oynanan versiyonunu hatırlıyorum. Oynardım onu da ama o zamanki şartlara göre oldukça basitti tabi ki. Dediğim gibi o zamanlarda popüler ve güzel bir oyundu. Ekran görüntüsü en altta.

Eğer bu tarz oyunlar ilginizi çekiyorsa, denemediyseniz tavsiye ederim. Oyunu kaydedip kaldığınız yerden devam etme şansınız var. Bazı insanlar küçük oyunları tercih ederken bazıları da 1 CD'lik, 3 CD'lik 1 DVD'lik oyunları tercih ediyor. Amaç zaman geçirmek sonuçta. Ancak büyük boyutlu oyunlar büyük tatlar verebilir. Grafik kalitesi, oyun özellikleri, karakter zenginliği, bölüm çokluğu gibi etkenler düşünülürse bu oyunlar başlıbaşına bir dünya.. Bu yüzden içine girdik mi bizi içindeymiş gibi etkiliyebiliyor.

Tavsiye Siteler

  • Eğitim Forumları
  • Yemek Tarifleri
  • Bilgi Deposu
  • Etkinlik Marketi
  • Hastalıklar